Türkiye: Diasporanın Gözetimi, Gösteriler ve "Interpol-Notices"

Bu rapor, İsviçre Mülteci Yardımı (SFH) tarafından hazırlanmış ve Türkiye'nin diaspora topluluklarına yönelik gözetim faaliyetleri, gösterilere katılımın sonuçları ve Interpol aracılığıyla uygulanan sınır ötesi baskılar konularını ele almıştır. Rapor, özellikle Kürt diasporası ve Gülen hareketi üyelerine yönelik artan istihbarat faaliyetlerini ve bu grupların Türkiye'deki muhalif gösterilere katılım durumunda karşılaşabileceği cezai yaptırımları inceliyor. Ayrıca, Türkiye’nin uluslararası arenada aranan kişiler için Interpol’ü nasıl kullandığını ve bunun insan hakları üzerindeki etkilerini analiz ediyor. Rapor, İsviçre’deki Türk diasporasına yönelik istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin sonuçlarının detaylı bir incelemesini sunmaktadır.







SFH Ülke Analizi Bilgilendirmesi

Bern, 18 Mayıs 2024

İmpressumYayıncı:İsviçre Mülteci Yardımı (SFH)Posta Kutusu, 3001 Bern

Tel: 031 370 75 75

E-posta: info@fluechtlingshilfe.ch

İnternet: www.fluechtlingshilfe.chIBAN: CH92 0900 0000 3000 1085 7

Dil Versiyonları:Almanca

Telif Hakkı:© 2024 İsviçre Mülteci Yardımı (SFH), Bern

Kaynak belirtilerek kopyalanabilir ve basılabilir.

Türkiye: Diasporanın Gözetimi, Gösteriler ve "Interpol-Notices" – 18 Mayıs 2024

İçindekiler

Giriş ..................Türk İstihbarat Faaliyetleri Sürgündeki Vatandaşlara Karşı .................

2.1 İsviçre'deki Gözetim Faaliyetleri ................................8Gösteriler ................................................................................................ 12"Interpol-Notices" ................................................................................... 16

Bu rapor, uzmanlardan alınan bilgiler ve kendi araştırmalarımıza dayanmaktadır. SFH, COI (Country of Origin Information - Ülke

Bilgi Notu) standartlarına uygun olarak kamuya açık kaynakları kullanır. Araştırmanın sınırlı süresi içinde bilgi bulunamazsa, uzmanlar görüş alınır. SFH, kaynaklarını şeffaf ve izlenebilir bir şekilde belgelemektedir. Kaynakların korunması amacıyla, irtibat kişileri anonimleştirilebilir.

Türkiye: Diasporanın Gözetimi, Gösteriler ve "Interpol-Notices" – 18 Mayıs 20241. 

Giriş

SFH Ülke Analizi biriminden gelen bir soruya yönelik olarak şu sorulara yanıt aranmıştır:

İsviçre'deki Kürt diasporasına yönelik gözetim ve cezai kovuşturmaların arttığına dair herhangi bir belirti var mı?

"Kürdistan İşçi Partisi" (PKK) sembolleri ve sloganlarıyla düzenlenen gösterilere katılım durumunda Türkiye’de ne tür cezalar uygulanabilir?

PKK sembolleri ve sloganlarıyla düzenlenen gösterilere yurt dışında katılımın Türkiye’de cezai kovuşturma ile sonuçlanabileceğine dair bir belirti var mı?

Türkiye hangi durumlarda "Interpol-Notices" çıkarır?

İsviçre Mülteci Yardımı (SFH) yıllardır Türkiye'deki gelişmeleri izlemektedir. Uzmanlardan alınan bilgiler ve yapılan araştırmalar doğrultusunda SFH aşağıdaki soruları yanıtlamaktadır:


2. Sürgündeki Türk Vatandaşlarına Yönelik İstihbarat Faaliyetleri

2016 darbe girişiminden sonra:

Batı Avrupa ve Almanya’da Türk istihbarat faaliyetlerinde belirgin artış. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetine karşı 2016 yılı Temmuz ayında gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından, diaspora topluluklarına yönelik Türk istihbarat faaliyetlerinde artış olduğuna dair çok sayıda gösterge mevcuttur. 2017 yılında yapılan tahminlere göre, Batı Avrupa’da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) adına çalışan personel sayısının yaklaşık 800 kişi olduğu belirtilmiştir. Eski Alman Federal İstihbarat Servisi Başkanı August Hanning'e göre, Türk Büyükelçilik çalışanlarının gerçekte istihbarat faaliyetlerinde bulundukları iddia edilmektedir. Almanya’daki uzmanlar, bu ülkede birkaç yüz istihbarat çalışanının olduğunu tahmin etmektedir. Ayrıca sayısı bilinmeyen muhbirler de bulunmaktadır. 21 Ağustos 2017 tarihli Süddeutsche Zeitung makalesinde, o dönemde komşulardan gelen basit bir ihbarın bile kişilerin terör listelerine alınmasına yol açabildiği belirtilmiştir. Almanya'da 2016 yılında Federal Anayasa Koruma Teşkilatı, Almanya'da yaklaşık 6.000 muhbirin bulunduğunu ve bu kişilerin yaklaşık 500'de birinin MİT'e rapor verdiğini tahmin etmiştir. Alman güvenlik uzmanı Erich Schmidt-Eenboom'un 22 Ağustos 2016 tarihinde Deutschlandfunk'a verdiği bir röportajda, bu durumu "bir kontrolden çıkmış istihbarat servisi" olarak nitelendirmiştir. 2017 yılında Alman Federal Anayasa Koruma Teşkilatı, Türkiye’nin Almanya’daki istihbarat faaliyetlerinde önemli bir artış gözlemlediğini rapor etmiştir.

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısından sonra (2022): Türkiye'nin sınır ötesi baskı kampanyasını genişletmesi. 2023 yılında Freedom House tarafından yayımlanan bir rapora göre, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, Avrupa'daki mevcut güvenlik düzenlemelerini alt üst etmiş ve Türkiye’ye önceden oldukça kapsamlı olan sınır ötesi baskı kampanyasını genişletme fırsatı vermiştir. Freedom House'un "Sınır Ötesi Baskı" veri tabanında, Türk yetkililerinin gerçekleştirdiği 132 vaka kaydedilmiştir. Örneğin, Eylül 2022'de Uğur Demirok adlı bir iş insanı, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den Türk istihbarat ajanları tarafından kaçırılmıştır. Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO'ya katılım başvurularını, bu ülkelerdeki bazı aranan kişilerin iade edilmesini talep ederek desteklemeyi reddetmiştir.

2.1 İsviçre'deki Gözetim Faaliyetleriİsviçre'deki Türk sürgün topluluğu, Türk istihbaratının hedefinde. SFH’ye 2017 yılında verilen bilgilerde, Türk diplomatik misyonlarının yurt dışında bulunan hükümet karşıtı Türk vatandaşlarına dair bilgileri Türk yetkililere ilettiği belirtilmiştir. 15 Şubat 2017 tarihli İsviçre Federal Konseyi'nin faaliyet raporuna göre, İsviçre'deki sürgün topluluklar, anavatanlarındaki istihbarat servislerinin hedefindedir. Özellikle Türkiye, darbe girişiminin ardından yurtdışındaki muhaliflere karşı açık bir şekilde harekete geçmiştir ve bu süreç büyük olasılıkla istihbarat desteği ile yürütülmüştür. 16 Mart 2017'de, İsviçre Federal Savcılığı tarafından siyasi istihbarat şüphesiyle bir soruşturma başlatılmıştır. İsviçre Federal Savcılığı, İsviçre'deki Türk topluluğu çevresinde siyasi istihbarat faaliyetlerinin yürütüldüğüne dair somut şüpheler olduğunu açıklamıştır.

2016 darbe girişiminden sonra: İsviçre'de casusluk faaliyetleri ve ihbarlarda artış olduğuna dair göstergeler. Türkiye üzerine çalışan çeşitli akademisyenler, 13 Mart 2017'de İsviçre Radyosu SRF'ye verdikleri demeçte, İsviçre'de casusluk faaliyetlerinin boyutunun ve potansiyel casus sayısının arttığını belirtmişlerdir. Benzer bilgiler, 28 Mart 2017'de İsviçre Televizyonu'nda yayımlanan bir programda, 2006-2012 yılları arasında İsviçre'de aşırı sol bir Türk örgütünü Türk istihbaratı adına casusluk yaptığını belirten bir kişi tarafından verilmiştir. Bu kişi, darbe girişiminden sonra İsviçre'de Türk istihbaratı adına çalışan casus sayısının dramatik bir şekilde arttığını öne sürmüştür. Mart 2017'de, bu doğrulanmamış bilgilere göre, İsviçre'de Türk istihbaratı adına aktif olarak çalışan 40 ila 50 gayriresmi çalışan olduğu iddia edilmiştir; bu sayı daha önce 15 ila 20 kişi olarak belirtilmiştir.


2016 darbe girişiminden sonra: İsviçre'de casusluk faaliyetleri ve ihbarlarda artış olduğuna dair göstergeler.  

Yukarıda belirtilen gayriresmi çalışan sayısının gerçekçi göründüğünü ifade eden A kişisi, SFH’ye Ağustos 2017'de yaptığı açıklamada bu görüşünü dile getirmiştir. B kişisi, Ekim 2017'de SFH’ye verdiği demeçte, Türk Büyükelçiliği'nin casusları bulunduğunun bilinen bir gerçek olduğunu, ancak sayının bilinmediğini belirtmiştir. Sonuç olarak, resmi çalışanlar ve Türk diaspora topluluğu içindeki gönüllü ihbarcılar da bu duruma dahil edilmektedir. 2017 yılında çeşitli kaynaklar, Türk diasporasından artan sayıda kişinin hükümet karşıtı veya Türkiye devleti için başka bir şekilde şüpheli görülen kişileri ihbar ettiğini bildirmiştir.

İsviçre'deki Gülen hareketi üyeleri odakta. 

Türk Büyükelçilik ve Konsolosluk çalışanlarının İsviçre, Avusturya, Almanya, Hollanda ve Belçika’da Gülen hareketi yanlılarına, Gülen hareketine bağlı okullara, çocuk yuvalarına, kültür ve öğrenci derneklerine dair bilgi topladığı iddia edilmektedir. Medyada yer alan haberlere göre, Türk dış istihbarat servisi, örneğin Almanya’da 300’den fazla Gülen yanlısının ve 200’den fazla derneğin, okulun ve diğer kuruluşların isimlerinin yer aldığı bir liste hazırlamıştır. 2017 yılının ilkbaharında, çeşitli İsviçre medya kuruluşlarına, Türk Büyükelçiliği’nden Ankara’ya gönderilmek üzere hazırlanmış, İsviçre’deki Gülen hareketi faaliyetlerine dair kısmen detaylı bilgiler içeren bir belge sızdırılmıştır. Mart 2017 tarihli bir Tages Anzeiger makalesine göre, Türk Büyükelçiliği’nde çalışan bir istihbarat görevlisi, İsviçre’deki Türk vatandaşlarını, çevrelerini araştırmaya ve Gülen hareketiyle bağlantılı kişilere ve başka uygunsuz olarak değerlendirilen kişilere dair bilgi toplamaya zorlamıştır. Ağustos 2016'da, üç Türk ajanının, İsviçre-Türk vatandaşı olan ve Gülen hareketini desteklediği iddia edilen bir iş insanını kaçırmak amacıyla bir İsviçreli vatandaşı ikna etmeye çalıştıkları iddia edilmiştir. Ancak, İsviçre Federal İstihbarat Servisi (NDB) bu kaçırma girişimini engellemiş ve olay sırasında Türk ajanlarını takip etmiştir. Olay yerinde çekilen fotoğraflar, bu gizli buluşmada Türk Büyükelçiliği'nden iki üst düzey yetkilinin de bulunduğunu göstermiştir."Türk-İslam Vakfı" (TISS) ve diğer bazı Türk kuruluşları İsviçre’deki Türk vatandaşlarını casusluk amacıyla izlemekle suçlanıyor. Gazete haberlerine göre, dini Türk organizasyonları (örneğin Almanya’daki "Diyanet İşleri Türk İslam Birliği" (DITIB) ve İsviçre’deki "Türk-İslam Vakfı" (TISS)) ile diğer Türk kuruluşları veya organizasyonlar, yurt dışındaki Türk vatandaşlarını casusluk amacıyla izlemekle suçlanmaktadır. İsviçre'de, bazı kaynaklara göre, hem Türk Büyükelçiliği için çalışan hem de TISS Genel Kurulu üyesi olan Oerlikon'da görev yapan bir Türk imam, İsviçre’de Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu iddia edilen kuruluşlara dair bilgileri Ankara’ya iletmiştir. NZZ gazetesine göre, TISS, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (Diyanet) bir yan kuruluşu olup, Türk hükümetiyle yakından bağlantılıdır. TISS, kendini siyasi olarak tarafsız olarak tanımlasa da, İsviçre'de bağlı olduğu 50’den fazla cami bulunmaktadır. NZZ gazetesinin Pazar ekinde yer alan bir habere göre, bazı camilerdeki müminlerin, Türk devleti adına izlendikleri ve casusluk yapıldıkları iddia edilmektedir. TISS'e ek olarak, İsviçre'deki bazı diğer Türk kuruluşları da vatandaşları izlemekle suçlanmaktadır. Bu kuruluşlar arasında Aargau kantonundaki Spreitenbach'ta merkezi bulunan Union of International Democrats (UID) ve Zürih'in bir banliyösünde ofisi olan bir Türk iş adamları derneği bulunmaktadır.

2019: "Casus" PKK sempatizanlarını İsviçre'de ihbar etmekle suçlanıyor. İsviçre medyası, İsviçre'deki Kürt vatandaşları ve PKK sempatizanlarını Türk yetkililere ihbar ettiği iddia edilen bir Kürt hakkında haber yapmıştır. Bu kişi, Türk istihbaratına WhatsApp üzerinden 59 mesaj gönderdiği ve ayrıca birkaç kez polisi aradığı iddia edilmektedir. Mayıs 2019'da, bu "casus" Kürt vatandaşlar tarafından Biel'de bir pizzacıda yakalanmış, sorguya çekilmiş ve dövülmüştür. Şahsın cep telefonunda suç teşkil eden mesajlar bulunmuştur. Bu "casus" siyasi casusluk suçlamasıyla mahkemeye verilmiş, aynı zamanda kendisini dövenleri de şikayet etmiştir.

İsviçre'deki gözetim faaliyetlerinde olası bir artışa dair göstergeler. Bozkurt, Mart 2024'te, Türkiye’nin Avrupa’daki istihbarat faaliyetlerinin arttığını ve İsviçre'de bulunan bazı "hedef kişilerin" Türk yetkililer tarafından izlendiğini belirtmiştir. A ve C kişilerinden alınan bilgiler doğrultusunda, Türk yetkililerin son zamanlarda Türk diasporasını izlemek ve hukuki kovuşturma yapmak konusunda artış gösterdiği belirtilmektedir. Özellikle Kürt diasporası bu izleme faaliyetlerinden etkilenmektedir. A kişisi, İsviçre'deki diaspora üyelerinin ifadelerine dayalı olarak bu faaliyetlerin arttığına dair göstergeler olduğunu bildirmiştir. C kişisi de benzer şekilde bu tür olaylar hakkında bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. Türk devleti, muhaliflerini her zamankinden daha fazla izlemektedir. A kişisine göre, özellikle hükümet karşıtı diasporanın düzenlediği gösterilerde ve anlık eylemlerde fotoğraf çekimlerinde artış yaşanmıştır. Geçmiş yıllarda da benzer faaliyetler gözlemlenmiştir: 2017'de birçok medya kuruluşu, Türk hükümetine bilgi sağlayan kişilerin, hükümet karşıtı etkinliklere katılan kişileri sistematik olarak fotoğrafladığını bildirmiştir.


3. Gösteriler

Yasaklar, orantısız güç kullanımı ve göstericilere yönelik saldırılar. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Mart 2024'te yayımladığı raporda, Türkiye'de toplanma ve örgütlenme özgürlüğü konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini belirtmiştir. Yasalar ve bunların uygulanması, Türk Anayasası, Avrupa standartları veya Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun değildir. Bu nedenle, barışçıl gösterilerde yetkililer tarafından yasaklar, orantısız güç kullanımı ve saldırılar sıklıkla yaşanmaktadır. İnsan hakları, çevre hakları, siyasi ve sosyoekonomik haklar için düzenlenen protestolar ve gösteriler, polis tarafından defalarca yasaklanmış ve dağıtılmıştır. Kamuya açık etkinliklere katılan kişiler sık sık gözaltına alınmış ve daha sonra serbest bırakılmıştır. Toplantı ve gösterilere dair yasa, yetkililere toplantı ve gösterileri belirsiz ve keyfi kriterlere dayalı olarak yasaklama yetkisi vermektedir."Türiye'deki göstericilere yönelik cezai işlemler, dava açılması ve para cezaları genellikle "terörist faaliyetler" veya gösteri yasasına aykırılıkla ilgili suçlamalarla ilgilidir. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, göstericilere yönelik soruşturmalar, davalar ve para cezalarının yaygın olduğunu belirtmiştir.

"Yasadışı" veya izin alınmamış gösterilere katılanlar için üç yıla kadar hapis cezası mümkün. The Observatory for the Protection of Human Rights Defenders ve İnsan Hakları Derneği’nin Temmuz 2020 tarihli ortak raporuna göre, Türkiye'de göstericiler hakkında sıklıkla ceza davası açılmaktadır. Bu rapora göre, birçok sivil toplum aktörü ve barışçıl toplantılara katılanlar, protesto haklarını kullandıkları için para cezaları, cezai soruşturmalar, iddianameler ve hapis cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. 2911 sayılı Kanun, yasadışı toplantılara katılma ve polis müdahalesine rağmen dağılmama gibi suçları içermektedir. Bu suçları işleyenler üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir. Sivil toplum tarafından düzenlenen toplantıların neredeyse tamamı "izinsiz" olarak sınıflandırılmakta ve "yasadışı" olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, bu toplantılara katılanlar sürekli olarak suçlanma ve ardından yargılanma riski altındadır. Ayrıca, göstericilere karşı kullanılan diğer cezai hükümler de bulunmaktadır. Barışçıl bir gösteriye katılan bir kişi, Türk Ceza Kanunu'nun 265. maddesi uyarınca "polise direnmek" suçlamasıyla üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir."Terör propagandası" veya "terör örgütüne destek" nedeniyle açılan davalar yaygındır. The Observatory for the Protection of Human Rights Defenders ve İnsan Hakları Derneği'ne göre, "terör propagandası" veya "terör örgütüne destek" gerekçesiyle soruşturmalar ve cezai kovuşturmalar da yaygındır, özellikle de toplantılarda taşınan pankartlar veya okunan basın açıklamaları nedeniyle. 2911 sayılı Kanun'a aykırılık gerekçesiyle başlatılan bir ceza davası, daha sonra "terörizm" suçlamasına dönüştürülebilir. Bu suçların değiştirilebilirliği, yasanın ve özellikle belirli bir suçun ne olduğu konusunda yeterince net olmadığını, bu durumun hukuki belirlilik ilkesine aykırı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, The Observatory for the Protection of Human Rights Defenders ve İnsan Hakları Derneği'ne göre, sadece basın açıklaması okuduğu ya da bir toplantıya katıldığı için göstericiler, "terörizm" suçlamasıyla uzun hapis cezalarına çarptırılabilirler.Türkiye'de gösterilerde yasadışı silahlı örgütlerin sembollerinin ve sloganlarının kullanılması, "terör örgütü propagandası" veya "terör örgütüne üyelik" suçlamalarıyla cezai kovuşturmaya yol açabilir. F kişisinin verdiği bilgilere göre, yasadışı silahlı örgütlerin sembollerinin ve sloganlarının gösterilerde kullanılması, genellikle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/2. maddesi uyarınca "terör örgütü propagandası" suçu kapsamında değerlendirilir. Bu eylemlerin "yoğunluğu ve sıklığına" bağlı olarak, bireyler ayrıca aynı kanunun 7/1. maddesi uyarınca "terör örgütü üyeliği" ile de suçlanabilirler. G kişisi SFH'ye, bu gibi durumlarda 7/2. maddenin yanı sıra Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesinin de uygulanabileceğini belirtmiştir. Yardım ve yataklık durumlarında da 314. madde ile birlikte 220/7. madde uygulanabilir."Terör örgütü üyeliği" beş ila on yıl, "yönetici rolü" ise on ila on beş yıl hapis cezası ile cezalandırılabilir. Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesi, "terör" amaçlı suç işlemek amacıyla bir "terör örgütü" kuran, yöneten veya örgüte üye olanların, Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesi uyarınca cezalandırılacağını belirtmektedir. Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesine göre, "yönetici pozisyonundaki" kişiler on ila on beş yıl, üyeler ise beş ila on yıl hapis cezası alabilirler. Örgüte üye olmadan örgüt adına suç işleyen kişiler de beş ila on yıl hapis cezası ile cezalandırılabilir. 220/7. madde, bir kişinin örgütün hiyerarşik yapısının parçası olmadan örgüte bilinçli ve isteyerek destek verdiğini belirttiği takdirde, bu kişinin örgüt üyesi gibi cezalandırılacağını belirtir. Bu ceza, verilen yardımın niteliğine bağlı olarak üçte bir oranında indirilebilir."Terör propagandası" beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir. Cezanın artırılması mümkündür. Bir organize suç grubunun yöntemlerini şiddet, baskı ve tehdit içerecek şekilde öven ya da bu yöntemlerin kullanılmasını teşvik eden kişiler, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca bir ila beş yıl hapis cezasına çarptırılabilirler. Bu propaganda medya organları aracılığıyla yayılırsa, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu suçun işlenmesine katılmayan medya organlarının yetkilileri, 1000 ila 5000 gün arasında adli para cezası ile cezalandırılır. Bu faaliyetler, toplantı ve gösteriler sırasında, faillerin terör örgütü üyesi veya destekçisi olduğu izlenimini vermeyen bir şekilde yapılsa bile, 7. maddenin hükümleri gereği cezalandırılır:Amblem, resim ve pankart taşımak veya asmak,Slogan atmak,Ses düzeni üzerinden yayın yapmak,Terör örgütü amblemleri, resimleri veya işaretleri taşıyan üniformalar giymek.Toplantı ve gösterilerde, terör örgütü propagandası yapılırken kimliğini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatan kişiler, üç ila beş yıl hapis cezasına çarptırılır. Failler şiddet uygular veya silah, molotofkokteyli ya da benzeri patlayıcı, aşındırıcı veya yaralayıcı maddeler taşıyıp kullanırlarsa, ceza dört yıldan az olmamak üzere artırılır. Bu tür suçlar, dernek, vakıf, siyasi parti, işçi veya meslek kuruluşlarına ait binalarda, eğitim kurumlarında veya bu kurumlara ait ek binalarda işlendiğinde, bu fıkrada belirtilen ceza iki katına çıkar.Bir kişinin sadece bir veya birkaç gösteriye katılıp katılmadığı, cezalandırılmada önemli olabilir. G kişisine göre, bir kişinin alabileceği cezayı tahmin etmek kolay değildir. Eğer sadece bir gösteriye katılmışsa, bu eylemin Türk yetkililer tarafından büyük olasılıkla propaganda olarak değerlendirileceğini ve bu durumda kişinin daha hafif bir ceza alabileceğini ve belki de bu cezanın ertelenebileceğini belirtmiştir. Ancak, eğer sanık birden fazla etkinlikte gözlemlenmişse, bu durum "örgüt üyeliği" veya "örgüte destek/yardım" olarak sınıflandırılabilir ve bu durumda sanık beş yıldan fazla hapis cezasına çarptırılabilir.Bir gösteriye katılım yıllar sonra bile cezai işlem başlatılmasına yol açabilir. Protestoculara yönelik cezai soruşturma, yasadışı ilan edilen ve polis tarafından engellenen bir toplantıdan hemen sonra başlatılabilir. Özellikle polisin gözaltına aldığı durumlarda, cezai soruşturma başlatılması olasılığı yüksektir. The Observatory for the Protection of Human Rights Defenders ve İnsan Hakları Derneği'nin raporuna göre, bir toplantıdan yıllar sonra bile, bu toplantı ilk başta herhangi bir kısıtlama veya polis müdahalesi olmadan gerçekleştirilmiş olsa bile, cezai soruşturmalar başlatılabilmektedir.Yurt dışında gösterilere katılmak, cezai işlem ve tutuklanmaya yol açabilir. Alman Dışişleri Bakanlığı'nın verdiği bilgilere göre, Almanya'daki gösterilere katılım, Türkiye'de tutuklama, çıkış yasağı veya giriş yasağı ile sonuçlanabilir. G kişisi de SFH’ye yurt dışında yapılan gösterilere katılımın Türkiye’de cezai işlemle sonuçlanabileceğini doğrulamıştır. C kişisinin bildiği bu tür birkaç vaka vardır. F kişisi SFH’ye, saygın bir Türk insan hakları örgütünün, yurt dışında toplantı ve gösteri yapma haklarını kullanan Türk vatandaşlarına yönelik Türkiye’de savcılıklar tarafından soruşturma başlatıldığına dair şikayetler aldığını belirtmiştir. Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik olarak, Almanya'da yapılan gösteri ve toplantılara katılım nedeniyle "yasadışı bir örgüte üyelik" suçlamasıyla Ankara Başsavcılığı tarafından açılan 2019/26532 sayılı soruşturma dosyası, bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu konuda şikayetler alındığına rağmen, F kişisine göre, bu tür resmi işlemlerle ilgili temsili bir istatistik oluşturmak oldukça zordur.4. "Interpol-Notices"Interpol aracılığıyla sınır ötesi baskı. Birçok "Kırmızı Bülten" kamuya açık değildir ve bu nedenle etkilenen kişiler, kendileri hakkında bir arama emri olduğunu bilmeyebilirler. Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı (Interpol), 195 üye devletin "suçlar ve suçlular hakkında veri alışverişi yapmasına ve bu verilere erişmesine" olanak tanıyan bir hükümetler arası organizasyondur. Bir polis teşkilatı değildir ve iadeleri zorunlu kılma yetkisi yoktur. Ancak, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne (HRW) göre, Interpol’ün araçları bazen sınır ötesi baskıyı kolaylaştırmak için hükümetler tarafından kullanılmaktadır. Bu araçlar arasında, bir hükümetin yurtdışındaki vatandaşlarını hedef almasına ve hatta geri dönüşlerini talep etmesine olanak tanıyan "Kırmızı Bültenler" bulunmaktadır. Bu durum, HRW'ye göre, etkilenen kişiler ve aileleri üzerinde "yıkıcı sonuçlar" doğurabilir. Şubat 2024 itibarıyla, Interpol'ün web sitesinde 6.820 "Kırmızı Bülten" kamuya açık olarak yer almaktadır. Adil Yargılamalar İçin Küresel Kampanya (Fair Trials), her yıl yaklaşık 10.000 "Kırmızı Bülten" yayımlandığını belirtmektedir. Bu da birçok "Kırmızı Bülten"in kamuya açık olmadığını göstermektedir. 2021 yılında Interpol, 69.270 geçerli "Kırmızı Bülten" olduğunu açıklamıştır; bu da HRW'ye göre, yaklaşık %90'ının yayımlanmadığı anlamına gelir. Bu şeffaflık eksikliği, HRW'ye göre, hükümetlerin "Kırmızı Bültenleri" siyasi amaçlarla kullanmasına olanak tanırken, denetlenme veya gözden geçirilme korkusu yaşamamalarını sağlar. Interpol, bir "Kırmızı Bülten" yayımlandığında, bunu talep eden ulusal merkez bürosunun talebi üzerine yapabilir ve Interpol’den bir görev gücü bu talebi onaylarsa bülten yayımlanır. Bir "Kırmızı Bülten"in kendisi için yayımlandığını düşünen kişiler, Interpol’deki ilgili birime resmi bir başvuruda bulunarak dosyalarına erişim talep edebilirler. Ancak, çoğu zaman, bu kişiler bunu bilmez ve bazen tutuklandıklarında haberdar olurlar. Interpol tarafından hakkında "Kırmızı Bülten" bulunan kişiler, seyahat kısıtlamaları, çalışma kısıtlamaları veya mal varlıklarının dondurulması gibi sonuçlarla da karşılaşabilirler.

Yorumlar